HANGİ RUH HALİ İLE ZAFERLERİMİZİ KAZANDIK, DEVLETİMİZİ YÜCELTTİK?
Türkler tarih boyunca hareketli bir toplum olarak, sürekli çevresindeki medeniyetlerle, toplumların sosyal ve ekonomik yaşayışları ile ilgilenmişler, kendi yaşantılarına en uygun kuralları alarak toplumsal hayatta yeni düzenlemeler yapmışlardır. Dolayası ile hayat tarzlarına, kişi ve karakterlerine en yakın buldukları İslam toplumları ile daha sıkı ilişkiler içerisine girmişler, onları çok daha yakından tanıma fırsatları bulmuşlar. Türklerin, Abbasiler ve Emeviler döneminde, asker olarak Müslümanların içinde bulunmuş olmaları, İslam'ı kabul edip bunun tebliği için mücadele etmeleri, özellikle de Peygamberimizin Türkler ile ilgili hadisi şeriflerinin yanı sıra, Karahanlılar Hükümdarı Saltuk Buğra Han'ın halkı ile birlikte toplu olarak Müslüman oluşları, Türklerin İslam’a kitleler halinde girmesinin en önemli nedenlerinden birisidir. Tarihçilerin genel kanaati Türklerin İslam'ı kabulünü 751 Talas Savaşından sonra olduğu yolundadır. Ve bu tarihten sonra Türkler İslam'ın Sancaktarlığını yapmaya başlamışlardır. Bütün fetihleri Allah adına yapmışlar, fethettikleri yerlerde de Allah'ın Kanunlarını, yasalarını uygulamaya koymuşlardır. Tek hedefleri şehit olmak, Allah'ın vaat ettiği cennete girmek, Peygamberimize komşu olmaktır. Her fırsatta, makamı, mevkiyı, şanı, şöhreti ellerinin tersi ile itmişler, İlahikelimatullah adına hareket etmişlerdir. Aynı anlayışı hem kendi hayatlarına nakış nakış işlemişler hem de halkın aynı anlayış içerisinde yaşamalarını sağlamışlardır. Bu anlayış içerisinde hareket eden Müslüman Türkler, büyük bir süratle, devletler, imparatorluklar kurmuşlar, İslam dışında yaşayan birçok halk (Bogomil Mezhebinde olduğu gibi) toplu halde İslam’a girmişlerdir. İslam’a girmeyenler ise Müslüman Türklerin hâkimiyeti altında yaşamak istemişlerdir. Çünkü, adaleti, barışı, kardeşliği, hürriyeti, insan haklarına saygıyı, kul hakkı yemeyen, haksızlık etmeyen, dürüst, namuslu, ahlaklı bir hayat tarzını, Müslüman Türklerde görmüşlerdir. Bunun içinde 600 yıl sürecek bir devlet kurmuşlar, zaferi Allah'tan bilmişler, Allah'ın bir lütfu olarak görmüşler, şehit olma uğruna Allah'ın adını dünyanın en ücra köşelerine yaymışlardır. Malazgirt'ten -Mohaç'a, İstanbul'un Fethinden Viyana kapılarına, Türkistan'tan-Arabistan’a, Çanakkale'den-Conk Bayırına, Kut'ül Amare'den-İstiklal Savaşına kadar bu fetih ruhu ile gelinmiş, zaferden zafere koşulmuş, medeniyetler kurulmuş, hak, hukuk, adalet tesis edilmiş, insanlar huzur ve sonsuz saadetle yaşamışlardır. İşte zaferleri, başarıları, galibiyetleri, gelişmeleri ve medeniyeti biz hep bu ruha borçluyuz. Türk Milleti, Türk Ordusu, zaferle birlikte her zaman her coğrafya da medeniyet nurlarını da beraberlerinde taşımışlardır. Ve ne zaman ki bu ruhu terk etmeye başlamışız, mağlubiyetler, gerilemeler, çağın gerisinde kalmalar, üçüncü dünya ülke konumuna gelmeler, bazen fiili bazen de psikolojik olarak işgal edilmiş olmamız bu yüzdendir. Bu güne gelindiğinde, aynı yozlaşma büyük bir hızla devam etmekte, hatta kazanılan zaferlerin nedenleri net bir şekilde belli olmasına rağmen, çamur atmak için her fırsat kollanmakta, uydu, peyk bir devlet olmamız için, içimizdeki hainler her yolu denemektedirler. Tarihin her döneminde içimiz de, hainler, ajanlar, satılık köpekler olmuştur. Bizim hainimizde çok, kahramanımızda. Ama tarihin hiçbir döneminde bu kadar hainimiz, satılık köpeklerimiz olmadı. Fetih ruhunu tekrar kazanıp hayatımıza gergef gergef işlemezsek, yakın bir gelecekte köle ruhlu, anlamsız, kuru bir kalabalık olmaktan öteye gidemeyeceğiz. Dünyanın hiçbir ülkesinde, kendi milletine, tarihine, inanç ve değerlerine bu kadar düşmanlık yapan başka bir millete rastlayamazsınız. Bu da yozlaşmışlığın, kokuşmuşluğun en bariz belirtisidir. Yok oluşa giden yıkılışa dur demek, yıkılış harekâtını, yüceliş harekâtına çevirmek için fetih ruhuna sahip olmak ve o ruhun gerektiği gibi yaşamak için hayatımızın her alanında varımızı, yoğumuzu ortaya koyarak mücadele etmek zorunda olduğumuzun farkında olmak zorundayız. Aksi halde, yakın bir gelecekte, Allah korusun, ne Türk Milleti diye bir millet ne de Türk Devleti diye bir devlet kalacaktır. Adı Türk olup kendisi Türk olmayan, adı Müslüman olup ama kendisi Müslüman olmayan kuru bir kalabalık, kölelik boyunduruğu altında inlemeye mahkûmdur. İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı |
323 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |