BİRLEŞMİŞ MİLLETLER BAYRAĞI ALTINDA, ETNİK BİR SOYKIRIM; SREBRENİTSA
BM, soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması sözleşmesinin ikinci maddesinde, soykırımın kapsamı, “ulusal, ırksal, etnik ve dini bir gruba mensup kişileri, sırf o gruba mensup oldukları için yok etme niyetiyle yapılan eylemler” olarak belirlemiş ve Türkiye bu sözleşmeye 1950 yılında taraf olmuştur. Görüldüğü gibi Srebrenitsa’da olanlar bir katliam değil, bir soykırımdır. 8.372 Müslüman Boşnak’ın hunharca, canice, alçakça katledildiği bir soykırım. Savaşın, dili, dini, vatanı yok. Doğru. Ancak doğru olan bir şey daha var. Nerede bir katliam, nerede bir soykırım yapılmışsa, mutlaka orada Türk veya Müslüman vardır. Doğu Türkistan’da, Karabağ’da, Hocalı’da, Doğu ve Güney Doğu’da, Filistin’de, Afganistan’da, Myanmar’da, Sudan’da, Suriye’de, Irak’ta, dünyanın daha birçok yerinde, Müslümanlara ve Türklere, insanlığın görüp görebileceği, vahşice, hunharca, acımasızca, her türlü alçaklık ve şerefsizlik sergilenerek soykırımlar yapılmıştır. Peki, başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere dünya ne yapıyor? Soykırıma uğrayanlar Türk ve Müslüman ise üç maymunu oynuyorlar. Hem de bütün insanlığın gözleri önünde. 11 Temmuz 1995 yani 28 yıl evvel bugün. Nemrut’lara, Firavun’lara, Stalin’lere, Hitler’e rahmet okuturcasına ortaya caniler canisi bir insan kasabı çıktı. “Sırp Kasabı” General Ratko Miladiç. Ondan aşağı kalmayan Sırp lider Radovan Karadziç’in yanı sıra Hollandalı BM Barış Gücü askerleri, komutan Thom Karremans ve BM Fransız komutanları, soykırımın baş aktörleri. Birleşmiş Milletler Bayrağı altında, insanlık tarihinin gördüğü en büyük soykırımlarından birini gerçekleştirdiler. 8.372 kadın, çocuk, genç, ihtiyar. Ne kadar savunmasız masum insan varsa, aklınızın alamayacağı ne kadar işkence metodu varsa hepsi Srebrenitsa Müslümanlarına uygulanarak onları yok ettiler. Ve bütün bunlar dünyanın gözleri önünde oldu. O çığlıkları, “insanım” diyen tek bir Allah’ın kulu duymadı, duymazlıktan, görmezlikten geldi. Ölüm çığlıkları gecenin karanlığını yırtarken, o masum insanların gözyaşları yağmurla birlikte kan olup aktı. Yüzlerce kadın ve kız çocuklarına tecavüz edildi. İnsanlar doğup büyüdükleri evlerinden atıldılar, sürüldüler. Üstelik burası BM tarafından “güvenli bölge” ilan edilmiş, 600 Hollandalı Barış Gücü askeri tarafından korunuyordu! Srebrenitsa’ya sığınan 25. 000 Boşnak Müslüman, Hollandalı askerler tarafından “ Sırp Kasabı”na teslim edildi ve toplu kıyımlar başladı. Kaçmaya çalışanlar keskin nişancılar tarafından tek tek şehit edildi. Burada yaşanan vahşet, insanlığın öldüğü anlar, yapılan soykırım, Avrupa’da hukuk mekanizmasınca belgelenen ilk soykırım olarak tarihe geçti. Parçalanan, yakılan cesetlere bakıldığında nasıl bir insanlık dışı vahşetin olduğu gözler önüne serildi. Bosna-Hersek Kayıpları Arama Enstitüsü verilerine göre, 1995 yılından bu yana ülke genelinde 500’den fazla toplu mezar bulundu. Avrupa’nın ortasında bu vahşeti yaşayanların anlattıkları insanın kanını donduracak cinsten. 28 yıl evvel akan kanlı gözyaşları durmak bilmiyor. Srebrenitsa ağlıyor, dünya susuyor. Bu soykırıma Sırp ordusunun yanı sıra, Bosna-Sırp ordusunun “Akrepler” olarak bilinen özel birliklerde katılmış ne Birleşmiş Milletler Bayrağı altında görev yapan BM Barış Gücü askerleri ne de onları korumakla görevli 600 Hollandalı asker bu soykırıma mani olmamıştır. Daha sonra burada görev yapıp ülkesine dönen askerler, gördükleri vahşet karşısında kendileri bile “psikolojik tedavi” olma ihtiyacı hissetmişler, “Ölmek istiyordum masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum” sözleri, etnik soykırımının boyutlarını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu soykırımı çarpıcı bir şekilde anlatan, BM kampında tercümanlık yapan, Hasan Nuhanoviç, “Hollandalı askerler, Boşnakları Sırplara teslim etti. Kamp etrafında boğazlanan insanların çığlıklarını, yalvarmalarını unutamıyorum. Katledilenler arasında 18 yaşındaki erkek kardeşim Muhammed, annem ve babam da vardı. Katillerin birçoğunu teşhis etmeme rağmen hiçbiri cezalandırılmadı. Hatta annemin katili devlet dairesinde memur olarak görev yapıyor.” Peki bütün bu olayların baş sorumlusu Sırp Kasabı Radovan Karacic’e ne mi oldu? Yargılandı 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Buna göz yuman Birleşmiş Milletler ve onun Barış Gücü askerlerine tahmin edildiği gibi “hiçbir şey!” olmadığı gibi sorumluluğu bile kabul etmediler. İnsanlığın katili Avrupa; sana da, insanlığına da, lanet olsun. Sen kan emici bir vampirsin. Akıttığın kanda bir gün mutlaka boğulacaksın… Srebrenitsa’da veya dünyanın neresinde olursa olsun katledilen bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun. Srebrenitsa’yı unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.. İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı |
359 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |