Brüksel, Şuşa, Antalya...
İçerisinde bulunduğumuz Haziran ayı, Türkiye açısından diplomasi trafiğinin yaşandığı, aşılamada rekorların kırıldığı, dünya süper liginde bende varım denildiği, inanılmaz başarılara imza atıldığı aylarından biri oldu. Türkiye için, “Zafer Ayı” da diyebiliriz.
Eminim ki, bu satırları okuyan taraflı veya tarafsız herkesin önceliği, Türkiye’nin âli çıkar ve menfaatleridir. Gerçekçi, ilmin verilerine inanan, Türkiye’nin başarısı için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacak olan bu ülkenin gerçek evlatları yapılan her güzel şeyin altına imzalarını atarlar, elleri patlayıncaya kadar alkışlarlar. Elbette tarafgir, önyargılı, siyasi fanatik olanlara söylenecek hiçbir sözümüz yok.
Her şey Brüksel’de yapılan NATO Liderler Zirvesi öncesi başladı. Türkiye’nin dostları ve gerçek evlatları, Türkiye’nin başarısı için dua ederken, içerde ve dışarı da hainlikte sınır tanımayanlar, saldırmak için fırsat kolladılar, “sinekten yağ çıkartmak istercesine” açık aradılar. Ve buldular da!
Başkan Erdoğan, 27 ülkeden oluşan NATO Liderler Zirvesinde, başta İngiltere, Fransa, Almanya olmak üzere birçok ülkenin başkanları ile yaptığı iki görüşmelerde ve toplantıda Türkiye’nin görüşlerini, var olan sıkıntıları ve problemleri, net, şeffaf, açık, çarpıcı bir şekilde dile getirmiş özetle; “Türkiye’yi yalnız bırakıyorsunuz, bizler terörizmle mücadele ederken bazı ülkeler teröre destek vererek müttefiklik ruhuna ve NATO prensiplerine aykırı hareket ediyorlar. Savunma ve güvenlik zaafına uğramamıza neden oluyorlar” diyerek bir kez daha NATO nun gerçek görevini yerine getirmesi için göreve davet etmiştir. Nihayetinde ABD Başkanı Biden ile yapılan iki görüşmede ise var olan sorunlar tekrar dile getirilerek problemler yüz yüze tartışılmıştır.
Elbette NATO Liderler Zirvesinde kimse bütün sorunların çözülmesini veya Biden’nin geri adım atmasını beklemedi. Ancak Türkiye bölgedeki önemini, gücünü net bir şekilde ortaya koyarak, “Bana rağmen hiçbir şey yapamazsınız” mesajını verdi. Başkan Erdoğan dik durdu, eğilmedi Türkiye’yi bize yakışan bir şekilde temsil etti. Öyle ki yukarıda bahsettiğim hainlikte sınır tanımayanlar, “Financial Times’ın yayınladığı tamamen algıya dönük fotoğrafa sahip çıkıp koro halinde saldırdılar; “ Erdoğan, Biden’ın önünde eğildi, elini öptü “gibi gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan, tamamen Türkiye’ye saldırıya ve aşağılamaya yönelik bir tavır içine girdiler. Oysaki olayın tamamına bakıldığında böyle olmadığı, tam aksine Türkiye lehine bir diplomatik başarı olduğu görülecektir. Türkiye’nin zirvedeki başarısını gölgelemek için, maalesef tamamen manipülasyona yönelik bir fotoğrafı ve Başkan Erdoğan’ın tercümanı genç başörtülü kızımızı dillerine doladılar. Gönül isterdi ki eleştiriler, zirvede yapılması gerekip de yapılamayan bir şey varsa onun dillendirilmesi ve eleştirilmesi olsaydı.
Başkan Erdoğan Brüksel’den, Azerbaycan Şuşa’ya geçti. Burada ki ziyaret ile ilgili birçok şey söylenebilir, yazılıp-çizilebilir. Ancak, yayımlanan Şuşa Beyannamesiyle Türkiye ve Azerbaycan tarihin gördüğü en mükemmel, “Bildirgeye” imza attılar.
Şuşa Beyannamesi incelendiğin de, doğalgazdan petrole, enerjiden Uzaya, güvenlikten, siber saldırılara, ortak tatbikatlara, yatırımlardan ticarete, eğitimden sanat ve kültüre, Türk Cumhuriyetlerinden Türk Diline, sanatına, edebiyatına, eğitimine varıncaya kadar hemen hemen her konuda anlaşmaya varıldığı görülecektir.
Özellikle, Türkiye ve Azerbaycan’a üçüncü bir ülkeden saldırı geldiğinde maddi ve manevi anlamda bütün imkânları bile birbirlerine destek olacaklarına dair varılan mutabakat kelimenin tam anlamı ile iki devlet, tek millet anlayışının ete-kemiğe bürünmesiydi.
Şahsen ben buna iki devlet tek millet değil; “TEK MİLLET, TEK DEVLET” diyorum.
İmzalanan Şuşa Beyannamesi ve teklif edilen, “Altılı Platform” Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’nın kapılarının açılması demek olduğu herkesin malumu.
Ve... İki Bin kişinin katıldığı, onlarca devlet veya hükümet başkanları ve bakanların iştirak ettiği, Başkan Erdoğan’ın ve Dış İşleri Bakanımızın elliye yakın ikili görüşmeler yaptığı, elli üniversiteden 256 öğrencinin çağrıldığı, onlarca bakanın birbirleri ile görüş alış verişinde bulunduğu, Antalya Diplomasi Formu.
Antalya dünyanın nabzını tuttu. Birçok devlet ve hükümet temsilcisi kendi görüşlerini ifade etme ve birbirleri ile görüşme fırsatı buldular. Özellikle yabancı basın yoğun ilgi gösterdi.
Bütün dünyanın gözü-kulağı Antalya’daydı. Dünyanın ve diplomasinin kalbi Antalya’da attı. Salgından sonra ilk uluslararası toplantı olması ilgiyi bir kat daha artırdı. Türkiye, Doğu ve Batı’nın temsilcilerini buluşturdu.
Dünya, Türkiye’yi ve Türk Diplomasisini konuştu. Türkiye dünya diplomasisinin merkezi oldu.
Diğer bir başarı, rekor üstüne rekor kırdığımız, bütün tahminleri alt-üst eden aşılama. Merak etmeyin bunda da eleştirilecek bir şey bulduk. “Niye verilen saatte yapmıyorlar da, bizi bekletiyorlar vay sen misin bunu yapan? (Aşıya ulaşamayan yüzlerce ülkenin olduğu unutularak)
Bütün bu bilinenleri yazmamızın özetle tekrar etmemizin bir nedeni de, ülkemiz için iyi ve güzel şeylerin de olduğu ve bunun bilinmesi, görülmesi. Elbette görmek isteyenler için. Sözümüz, “iktidar iyi şeylerde yapsa alkışlayacağımızı mı sandınız?” anlayışında olanlara değil.
Tamam, iktidarı eleştirelim, parça-pinçik edelim eyvallah da iyi güzel şeyler yapıldığında da alkışlamasak da komik, tuhaf gerekçeler bulup gülünç duruma düşmesek diyorum.
Biz geri kalmışlıktan kurtulup, ileri ülkeler seviyesine çıkar mıyız? Bence çok zor! Millet ve Devlet düşmanlarının bizi engellemesine, saldırmasına, bizi köle ruhlu etmesine hiç gerek yok! Biz kendi kendimize bunu zaten yapıyoruz.
İsmet Taş –İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı