ŞAYET OSMANLI OLMASAYDI “AYASOFYA” BELKİ BUGÜN AYAKTA OLMAYACAKTI
Mehmet Akif IŞIK Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler (emekli) Genel Müdürü Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz “Şayet Osmanlı olmasaydı bugün Ayasofya’yı belki bir kalıntı olarak görebilecektik”. İstanbul- Ayasofya Camii
Şu anda ayakta olan Ayasofya M.S.537 yılında yapılan 3. mabettir. İlk Ayasofya M.S. 360 yılında Bizans İmparatoru I. Konstantios döneminde inşa edilmiş, bu yapı 404 yılında İmparator Arkadios zamanında çıkan bir isyanda yakılmış, yerine 415 yılında İmparator II.Theodosius tarafından ikinci mabet inşa edilmiştir. Ne hikmetse bu mabet de 532 yılında İmparator Justinianos zamanında çıkan bir isyan sonucu, yine Bizanslı isyancılar tarafından, yakılıp yıkılmıştır. İmparator Justinianus aynı yıl bugünkü Ayasofya’nın inşaatını başlatmış ve 537 yılında tamamlanarak ibadete açılmıştır. Geçen yıllar içerisinde Ayasofya’da yer yer bozulmalar baş göstermiş ve geçici tedbirlerle Ayasofya ayakta tutulmaya çalışılmıştır. Dördüncü Haçlı seferi sırasında 1203 yılında Haçlı ordularınca İstanbul işgal edilmiş, şehir yakılıp yıkılmış ve yağmalanmıştır. Bu vahşetten Ayasofya da nasibini almış; tahrip edilmiş ve yağmalanmıştır. Ayasofya İstanbul’da yaşanan depremlerde hasar görmüş, 1344 yılındaki deprem sırasında kubbesinin bir bölümü yıkılmış, halktan özel vergi alınarak onarım yapılmaya çalışılmıştır. İstanbul’un fethi sırasında Ayasofya’da büyük onarımların yapılması icap etmekte idi. Ancak; gerek Bizans’ın maddi yönden zayıflaması ve gerekse Ayasofya’ya sarf edilmesi gereken paranın papazlar tarafından yerinde harcanmaması nedeniyle yapı harap duruma gelmişti. Neyse ki Ayasofya’nın imdadına 29 Mayıs 1453 de Osmanlı yetişti. Fetih sırasında harap durumda olan Ayasofya’ya ilk müdahale, fethi müteakip, Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmet fetih sonrası Ayasofya’nın her tarafını gezer, kubbeye çıkar ve Ayasofya’nın harap durumunun tespitini yaptıktan sonra, gerekli onarımların yapılmasını ister. Geleneğe uyularak Ayasofya’nın camiye çevrilmesi için vakfiye çalışmalarını başlatır. Fethi takip eden üçüncü gün, 1 Haziran 1453 (Cuma günü), hazırlıklar tamamlanır ve hutbe okunarak Cuma namazı eda edilir. Gelirleri Ayasofya’ya sarf edilmek üzere İstanbul’un değişik yerlerindeki bazı taşınmazların gelirleri vakıf olarak Ayasofya’ya verilir. Camide değişik hizmetleri görmek üzere 62 kişi görevlendirilir. Caminin doğu tarafına ahşap bir minare yapılır. Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya hakkında yazılan Bizans yazmalarını toplatır ve Türkçe çevirisini yaptırır. Ayasofya’nın kuzey tarafındaki alana tek katlı bir medrese yaptırır. (II. Bayezid bu medresenin üzerine bir kat daha ilave ettirir. Ancak ne yazık ki bu medrese Cumhuriyet döneminde (restore edilmesi gerekirken) tamamen ortadan kaldırıldı.) Fatih dönemindeki onarımlardan sonra, II. Beyazıt, II. Selim, III. Murat, III. Ahmed, I.Mahmud ve Sultan Abdülmecid dönemlerinde de Ayasofya’da önemli restorasyonlar yapılmıştır. II. Bayezid döneminde (1481-1512) Ayasofya’ya bir minare ilave edilir. II. Selim (1566-1574), Ayasofya’nın bakım, onarım ve çevre düzenlemesi için Mimar Sinan’ı görevlendirir. Mimar Sinan; Fatih döneminde yapılan ve onarım gerektiren ahşap minareyi kaldırır ve payanda yapılmasını mümkün görmediği kuzey ve güneybatı köşelerine ağırlık kulesi vazifesini görecek iki yeni minare ile Ayasofya avlusuna II. Selim için bir türbe yapar. Ayasofya’nın sağlamlaştırılması ve depreme karşı korunması için de önemli tedbirlere başvurur. Ayasofya’nın kaymaması için, camiden itibaren Marmara Denizine kadar her 50 metrede bir hendekler kazdırarak bu hendeklerin içerisine duvarlar ördürür ve hendekler yeniden kapatılır. Bu arada Ayasofya’ya bitişik veya yakınına yapılan evleri ve depo olarak kullanılan resmi bir yapıyı yıktırarak caminin etrafını açar. Bizans döneminde yapılan ve harap duruma gelen payandaların restorasyonlarını yaparak sağlamlaştırır. Ayasofya’yı ayakta tutan ve günümüze kadar gelmesini sağlayan en büyük restorasyon çalışması bu dönemde yapılır. Bu çalışmalar III. Murad’ın ilk yıllarına kadar devam eder. III. Murad döneminde (1574-1595) yine mimar Sinan tarafından Camiye iki minare ilave edilir ve yeni payandalar yapılır. III. Ahmed döneminde(1703-1730) Ayasofya’nın sıvaları yenilenerek dış etkenlere karşı korunması sağlanır. I.Mahmud döneminde (1730-1754) genel bir onarma tabi tutulur, Caminin içine, duvarları İznik çinileri ile kaplı bir kütüphane bölümü inşa edilir. Sultan Abdülmecid döneminde (1839-1861) üst kattaki 12 sütun sağlamlaştırılır, kubbedeki yarıklar ve duvarlardaki çatlaklar büyük bir itina ile onarılır, payandalar sağlamlaştırılır, güneydoğudaki minare yükseltilerek diğer minarelerle eşit duruma getirilir. Bu büyük onarıms sonrası kapalı tutulan cami, 13 Temmuz 1849 da büyük bir törenle yeniden ibadete açılır. Açıkça söylemek gerekirse; fethin sembolü olan Ayasofya’yı kurtaran, yapının yanlarına yapılan payandalar, dört köşesine kondurulan minareler ve denize kadar her 50 metrede bir yer altına yapılan set duvarlarıdır. Ayrıca; Türk- İslam hoşgörüsü sayesinde; yüzyıllarca (483 Yıl) cami olarak kullanılan Ayasofya’nın freskleri tahrip edilmeden günümüze kadar gelmiştir. Şayet bu hoşgörü olmasaydı bu fresklerden bir santim bile kalmazdı. Ayasofya’daki onarımlar Cumhuriyet döneminde de devam etmiş olup, halen titiz bir şekilde sürdürülmektedir. |
868 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |