39 KİŞİNİN KATİLİ KİM?
Deprem yer kürenin kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bununla yaşamayı istesek de istemesek te kabul etmek zorundayız. Türkiye gibi özellikle bazı ülkeler deprem kuşağı üzerinde bulunmalarından dolayı daha fazla dikkatli olmak zorundalar. Türkiye Elâzığ depremine gelinceye kadar birçok facialar yaşadı. Bunların en büyüğü 17 Ağustos depremi. Devletin depremin altında kaldığı yıllar. İnsanların acı içinde haykırdığı, yaralılarının uzun süre sarılamadığı, felaket ve faciaların peş peşe oluştuğu bir depremdi. Türkiye o dönem deprem konusunda tam anlamıyla sınıfta kalmıştı. Soygunların vurgunların yanı sıra istismarlar diz boyuydu. Bunların daha birçoğunu sıralayabiliriz. O günden bu güne birçok deprem yaşadık. Ama her defasında; “Biz deprem bölgesiyiz, depreme ne kadar hazırız?” sorusu soruldu, yetkililer günlerce nutuk attı ama her depremde yeteri kadar tedbir alamadığımız veya almadığımız ortaya çıktı. Peki neden? Mesele rant meselesi mi? Herkes “Deprem Vergisi” ne oldu, nerelere harcandığını sorguluyor! Ancak birileri çıkıp kamuoyunu tatmin edici bir cevap vermiyor. İhmalkârlık mı? Yetersiz eleman mı? Parasal sorun mu? Bunları çoğaltabiliriz. Nedeni ne olursa olsun, her deprem bizi depreme karşı yeteri kadar hazırlıklı olmadığımızı gösteriyor. Çok açık soruyoruz o zaman burada hayatını kaybeden vatandaşlarımızın katili kim? Devlet mi? Belediyeler mi? Müteahhitler mi? Rantçılar mı? Vatandaşımızın bizzat kendisi mi? veya hepsi mi? Yan yana iki binanın biri ayakta, biri yıkılıyorsa burada bir terslik var demektir. Ama hiç kimse sorumluluğu üzerine almıyor. Böylelikle herkes birbirinin üzerine atıyor. Kimsenin kimseye diyecek sözü yok. Vatandaştan devlete kadar herkes her ölümden sorumlu. Bu gerçeği kabul ettiğimizde sorunun yarısı çözülmüş demektir. Elazığ depreminin diğer depremlerden ayıran en büyük özellik, felakete devletin, STK ların, gönüllü kuruluşların beklenilen hızın üzerinde olay yerine ulaşarak vatandaşın sorunlarını çözmeye, arama-kurtarma faaliyetlerinin sistemli bir şekilde yapıldığı, yardımların zamanında ve ihtiyaç sahiplerine hızlı bir şekilde ulaşıldığı, yiyecek, içecek, ısınma, barınma gibi acil ihtiyaçların karşılandığı gelen haberler arasında. Devlet Başkanından Bakanına, Kızılay’dan gönüllü kuruluşlara varıncaya kadar herkes deprem bölgesinde. Arama kurtarmanın yanı sıra halkın ihtiyaçlarını karşılamak için yarış eder durumdalar. Buradan emeği geçen herkese ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Göründüğü gibi bu tip felaketlerde, 15 Temmuzda olduğu gibi halk kenetlendi. Siyaset, çirkinliğine ara verdi. Birlik çağrıları yapılmaya başlandı. Acılar paylaşıldı, bir can kurtarıldığında sevinçler coşkular yaşandı. Her bir canın ne kadar kıymetli olduğu herkesin hassasiyet gösterdiği bir konu. Türkiye tek vücut bir oldu. Milli birliğin sağlanması için bu tip felaketlerin olması mı gerekiyor!? Tek vücut olmayan, gerek kendilerine sanatçı denilen sanatçı bozuntuları, gerekse her zaman ki hainliğini yapan vatan hainler. İstisnasız herkes, devletinden vatandaşına varıncaya kadar şapkasını önüne koyup düşünmelidir. 39 canın (yazının kaleme alındığı saatteki sayı) katili kim.? Hepimiz kabul etmeliyiz deprem öldürmüyor biz kendi kendimizin canına kast ediyoruz. Öncelikle bunu kabul edelim ve bundan sonra oluşacak depremleri bu anlayışla hareket ederek tedbir almaya çalışalım. Elazığ depreminde bütün hassasiyetlere rağmen dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan birisi de, Van depreminde olduğu gibi yardımların birilerine rant olarak veya illegal örgütlerin ceplerine gitmemesidir. Sayın Cumhurbaşkanının yaraların en kısa zamanda sarılacağını söylemesi devletin olaya sahiplenip çözeceğinin bir göstergesi. Bu da ayrı bir sevinç kaynağı. Tekrar vefat eden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerken, Bu depremin, bundan sonra gelmesi muhtemel olan depremlere ders olması dilek, temenni ve duası ile. İsmet TAŞ – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı |
670 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |