NEME LAZIM BE SULTANIM Cihana hâkim olmuş bir devlet. Dünyanın süper gücü. Devletler kuran, devletler yıkan bir irade. İmparatorların bağlılıklarını göstermek için günlerce kapısında bekleten cihan sultanı. Krallara taç giydiren, taç çıkarttıran bir Hakan. Ülkeleri Osmanlının birer “Vilayeti” olarak gören muhteşem bir güç. Osmanlıdan habersiz kuş dahi uçmayan bir dönem. Osmanlı Devletinin en parlak dönemidir. İşte böyle bir dönemde Kanuni Sultan Süleyman Han kara kara düşünür; “ Osmanlının hali ne olacak? Bu devlet çöker mi?” “Osmanoğulları’nın sonu gelir mi?” Kanuni merak ettiği bu sorunun cevabını almak için, devrin en meşhur alimi, süt kardeşi “ağabey” diye hitap ettiği, Şeyh Yahya Efendi’ye sormaya niyet eder ve çok güzel bir “Hat ” ile yazdığı mektubu Yahya Efendi’ye gönderir. Mektupta; “Sen ilahi sırlara vakıf bir âlimsin. Kerem et bizleri aydınlat. Bir devlet hangi halde çöker? Osmanoğulları’nın akıbeti nasıl olur?” Mektubu okuyan Yahya Efendi çok kısa bir cevap verir; “NEME LAZIM BE SULTANIM!” Cihan Sultanı bu cevaba bir anlam veremez. Daha doğrusu Yahya Efendinin kendisini ve devleti ciddiye almadığını düşünür ve kalkar Yahya Efendinin dergâhına gider ve “Ağabey ne olur mektubuma cevap ver sorumuzu ciddiye al” diye sitem eder. Yahya Efendi; “Sultanım sorunuzu ciddiye almamak mümkün mü? Sorunuzu iyice düşündüm ve cevap verdim. Sultan, “Ben verdiğiniz cevaptan hiçbir şey anlamadım. Sanki beni böyle işlere karıştırma anlamında cevap vermişsin” (Yahya Efendinin Topkapı Sarayında bulunan orijinal mektubunun metnini virgülüne dokunmadan tercüme edildiği şekilde aktarıyorum. ) “Sultânım! Bir devlette zulüm yayılsa, haksızlık şâyi olsa, işitenler de “neme lâzım” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa. Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin, feryâdı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimâd ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlâl de böylece mukadder hâle gelir...” Cihan Sultanı Kanuni Sultan Süleyman Han başını sallayarak tasdik eder ve üzüntüsünden gözyaşı döker. Ve Allah’a şükreder kendisini ikaz edecek böyle bir âlime sahip oldukları için. Kendisinden sürekli kendisini uyarmasını ister. Kültürel dejenerasyon, ahlaki erozyon, milli ve manevi değerlerin yozlaştırılması ve yıllarca bu milleti millet yapan değerleri ile oynanması sonucunda gelinen nokta devletin çöküş sinyalleri değil de nedir? Halkın kendi gibi değil de, başkası gibi olmaya çalışmasının sonuçları değil mi? “Biz ne ara bu hale geldik?” sorusunun cevabını bulmak için son 90 yıla bakmamız yeterli. Ve gittikçe hiçbir şey iyiye değil maalesef kötüye gidiyor. Uyuşturucu kullanma yaşı ve sayısı, fuhuş yapanların yaşı ve sayısı, kaçakçılığın geldiği nokta, emperyal güçlerin uşaklığını yapan kuruluşların hainliklerinin boyutları! Dört bir yanımızın düşmanla sarılı hale gelmesi! Sokakta kapkaç olur bakarız, kadın dayak yer, saldırıya uğrar, öldürülür bakarız, masum çocuklar istismar edilir vah! Tüh! Der kılımız kıpırdamaz bakarız, her türlü rezillik ve kepazelik gözlerimiz önünde sergilenir üç maymunu oynarız. Bana bir şey olmasın başkasına ne olursa olsun anlayışına sahip olur perdeleri kapatır kapımızı kilitler, parmağımızı bile oynatmayız! Tarihimize, ecdadımıza, dinimize, inancımıza, milli ve manevi değerlerimize küfte der ve bunu da çağdaşlık ve modernlik olarak yaparız kimsenin “gıgı” çıkmaz! Bütün bunlar yetmez miş gibi birde gelinen noktadan şikayet eder, sürekli birilerini suçlayarak vicdanımızı temizlemeye kalkarız. “İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmayı” hiç aklımıza getirmeyiz. Birilerini eleştirmek, hakaret etmek, en ağır küfürleri etmekle kedimizi rahatlattığımızı düşünür ama hiçbir şekilde suçlulardan birinin de kendimiz olduğunu hatırlamayız. Tamam devlet suçlu, hükümet suçlu, gerekli tedbirleri almıyor, yasalar kanunlar yetersiz kalıyor, cezalar caydırıcı değil, sorumluluk bilinci yeterli değil vs. vs. vs. de…….. Peki, biz ne yapıyoruz. Her türlü pisliğin kaynağı olan LGBTİ yi cinsel eşitliği demokrasi ve özgürlük adına destelemek için yürüyüş üstüne yürüyüş yapmıyor muyuz?_ Hem de ana muhalefet partimizin destek ve gayretleri ile. Çocuklarımızı inandığımız gibi mi yetiştiriyoruz yoksa birilerinin bize enjekte ettiği sistemle mi? Modernleşmek, Batılaşmak, çağdaşlaşmak adına yaptığımız kepazeliğin bini bin para. Hayâ ve edep dışı giyiniriz adına özgür yaşam ve demokrasi deriz ama bir başkasının örtüsüne, “Arabistan’a git” diye hakaret eder el atarız. Otururuz çocuklarımızla içkimizi yudumlarız, özgürce! Yaşamasını teşvik ederiz. Vs. Sonrada gelip şu anki durumdan şikayet ederiz! Sürekli olarak bu ülke için, canını veren, kanını dökenleri rahmet ve minnetle anarız iki dakika sonra küfrederiz kendimizi masum suçsuz ve günahsız ilan ederiz. Anlatılır Harun Reşit Halifedir. Yolda giderken önüne bir çukur kazılır. Halife ne yaptıklarını sorduklarında, “Hz. Ömer’in adaletini arıyoruz” derler. Halife kazmayı küreği ile alır ve biraz ilerde de o kazmaya başlar. Sorduklarında verilen cevap bütün çağlara cevap niteliğindedir. “HZ. ÖMER’İN HALKINI ARIYORUM” NEME LAZIM BE SULTANIM Demeye, söylemeye devam edelim! Sokaktaki rezilliği, kepazeliği, şiddeti, ölümü, ahlaksızlığı videoya alalım sonra sosyal medyada paylaşıp veryansın edelim. Hakaretler, küfürler havada uçsun, sorumluları göreve çağıralım, yok çağırmakla kalmayalım önce ağdalı bir küfür edelim. Peki ya kardeşim senin sorumluluğun nerede!? Gözlerinin önünde olan olaylara duyarsız kalmanı ne ile izah ediyorsun? Beyinlerimiz uyuşturulup, cıvıklaştırılmaya çalışıyorlar. Milletim uyan! Yok, oluşa giden yıkılışına dur de! Biz tarafımızı belirledik! Demokrasi içinde verdiğimi mücadele de, ya onurlu, şerefli bir ölüm, ya da yok oluşa giden yıkılışa dur demek, yok oluşu yücelişe çevirmek. Varmısınız bizimle olmaya! Biz kim miyiz? Bu milletin gerçek evlatları, İç Anadolu Birliğinin yiğit erleri İşte bu anlayış içerisinde, “O Mübârek Bayrak, İşte Bu Bayrak!”kampanyası başlatıyoruz.30 ağustos Cuma günü ecdadımız ve zaferlerimizin anısına bütün evlerimizin balkonlarını “O Mübârek Bayrak, İşte Bu Bayrak!” dediğimiz Ay Yıldızlı Bayraklarımızla süsleyeceğiz. Bütün vatandaşlarımızı kampanyamıza katılmaya davet ediyoruz. Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
|
1300 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |